40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
53,9495£% 0.21
4.319,39%0,53
3.335,86%0,37
10.219,67%-0,06
01 Eylül 2025 Pazartesi
Hayat Kurtaran Yenilik: Ambulanslar İçin Fermuar Sistemi
Dolar, Merkez kararı öncesi 18,87 TL seviyesinde
SSK ve BAĞ-KUR Emeklilerine Büyük Müjde: Çifte Ödeme Yolda! İşte Ağustos 2024 Emekli Maaşı Ödeme Takvimi!
Hrant Dink ile Anım
Şanlıurfa Demokratik Kurumlar Platformu tarafından düzenlenen 1 Eylül Dünya Barış Günü mitingi, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın katılımıyla düzenlendi.
Bakırhan, mitingde yaptığı konuşmada gündeme ilişkin değerlendirmede bulundu. Zor günlerden geçildiğini söyleyen Bakırhan, “Ama bir o kadar da umutluyuz. Çünkü bu topraklardan doğan Sayın Öcalan, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı yaparak umutsuzluğu dağıttı. Bu ülkede yeniden gençlerin, kadınların, Kürtlerin, Alevilerin, ezilenlerin önümüzdeki günlere umutla bakması için büyük bir sorumluluk aldı. Şimdi bizler Şanlıurfalılar, Diyarbakırlılar, Siirtliler olarak, Türkiye’de yaşayan emekçiler, yoksullar ve ezilenler olarak, Sayın Öcalan’ın açmış olduğu demokrasi, barış ve özgürlük kapısından geçerek bu ülkede bir daha Kürtlerin yok sayılmadığı, Alevilerin eşit yurttaş olduğu, kadınların katledilmediği, çevrenin ranta peşkeş çekilmediği, gençlerimizin umutlarını büyüttüğü ve insanca yaşadıkları bir Türkiye yaratmak için daha fazla mücadele etmemiz gerekiyor” diye konuştu.
Bakırhan, dünyanın birçok bölgesinde yaşanan savaşlardan örnekler vererek, şunları aktardı:“Bakın etrafımızda sorunları şiddetle, silahla, savaşlarla çözmeye çalışıyorlar. Orta Doğu kan gölü, Ukrayna’da savaş, Yemen’de savaş, dünyanın birçok yerinde hak arayanları silahla, savaşla bastırmaya çalışıyorlar. Yanı başımız savaş ve çatışma içerisindeyken, Sayın Öcalan bu topraklarda, bu ülkede sorunların şiddet, savaş, çatışma yerine diyalogla, müzakereyle çözülmesi için çok önemli bir çıkış yaptı. Savaşanın kaybedenleri emekçilerdir, halklardır. En fazla da kadınlardır. Savaşı kazananlar egemenlerdir. Egemenlerin kazanmış olduğu bir savaşta bizler barışın yanındayız, barışın tarafındayız. Sayın Öcalan’ın barış ve demokratik toplum manifestosunun perspektifinin yanında olmaya devam edeceğiz.
“Savaşlar bu topraklardan silininceye kadar adaletin, demokrasinin ve özgürlüklerin hakim olacağı demokratik bir Türkiye mücadelesini başarıya ulaştırmak için her birimize büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. İşte tam da yanımızda savaşların olduğu bir ortamda barışı konuşuyoruz” diyen Bakırhan, “Bize barışı konuşmamızın imkanını sunan, barışı mümkün kılan, bugün aramızda olan, olmayan bütün canlarımıza teşekkürlerimizi ve saygılarımızı sunuyoruz. Emek olmasaydı, bedel olmasaydı, inançlı, inanç, inatçı ve kararlı bir tutum olmasaydı bugün barışı konuşmayacaktır” ifadelerini kullandı.
Barışın Türkiye’de yaşayan 86 milyonun geleceğiyle ilgili olduğunu dile getiren Bakırhan, şunları söyledi:
“Yeni bir dünya kuruluyor. Bu yeni dünyanın ruhunu okumayanlar kaybeder. Yanılır, kaybettirirler. Bu yeni dönemin ruhu nedir biliyor musunuz? Yeni dönemin ruhu barıştır. Yeni dönemin en güvenli imanı barıştır. Toplar, tüfekler, sınırdaki tel örgüler kimsenin güvenliğini artık sağlayamıyor. En büyük güvenlik limanı barıştır. Onun için barışı büyütmemiz, barışı gerçekleştirmemiz, barışı mümkün kılanlara layık olmamız için bugün Urfa’da olduğu gibi binlerle, onbinlerle birlikte barışı haykırmamız gerekiyor. Barış 86 milyonun geleceğiyle ilgilidir. Barış yoksulluktan intihar edenlerin intiharını önlemektir. Barış ekmeğimizdir, zeytinimizdir, çocuklarımızın geleceğidir. Tabii ki biz barışa sahip çıkacağız. Tabii ki Sayın Öcalan’ın almış olduğu barış sorumluluğunun yükünü biz de onunla birlikte paylaşmaya devam edeceğiz.”
Bakırhan, iktidara şu çağrıda bulundu:
“Değerli halkımız buradan bu meydanı yönetenlere göstermek istiyorum. Şanlıurfa’nın bu sıcağına rağmen on binler bu alanda bir aradadır. Ve iktidara sesleniyorum. Artık dilimizi, irademizi, haklarımızı kabul etmelisiniz. Dilimizi, irademizi ve haklarımızı inkar etmekten vazgeçmelisiniz. Çünkü bu halk 40 yıldır baskıya, faili meçhul cinayetlere, yoksulluk, bütün zulme rağmen vazgeçmedi, vazgeçmeyecek. Vazgeçmesi gerekenler Kürt halkının dilini, kimliğini, yaşamını tanımayanlardır. Artık yasal ve hukuksal düzenlemelerin yapılması gereken bir dönemdeyiz. Kimse Kürt’ün hakkı olan yasal ve hukuksal düzenlemelerden artık kaçamaz. Barış sözle değil, icraatla sağlanır. Barış güzel sözler etmekle bir yere ulaşmaz. Ama barış icraatlarla bir yere ulaşır. Artık bu ülkeyi yönetenleri Şanlıurfa’da bu meydanı dolduran halkımızın taleplerine, iradesine, saygı göstermeye ve kabul etmeye davet ediyorum.”
Abdullah Öcalan’la görüşmelerin önü açılması gerektiğini belirten Bakırhan, “Musluğu bir aç bir kapat, bu süreç yürümez. Sayın Öcalan Türkiye’nin tamamına birleştirici, bütünleştirici bir sözleşme öneriyor. Sayın Öcalan’ın paradigması ayrıştırıcı değil, aksine bütünleştirici yeni bir hayat modeli teklif ediyor. Dolayısıyla bu yeni hayat modeli 86 milyonun eşit yurttaşları olarak bu coğrafyada, bu ülkede insanca yaşamasını istiyor. Yine komisyon bir an önce Sayın Öcalan’ı ziyaret etmeli ve dinlemelidir. Komisyon barış gelsin diyen milyonlarca insanın iradesini temsil ediyor. Komisyonda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bulunan neredeyse bütün partiler var. Bu toplum barış istiyorsa barışa uygun adımlar atma, tartışma ve düzenlemeleri yapmak durumundadır” diye konuştu.
Türkiye’de bugün yürütülen çözüm sürecine ilişkin dünyadan örneklerini veren Bakırhan, “Biz dünyayı yeniden keşfetmiyoruz. İrlanda’da, Kolombiya’da, Güney Afrika’da nasıl ki barışı silahı elinde bulunanlarla görüşerek yaptılarsa bugün de barışı Sayın Öcalan’la yapmak durumundadırlar. Bizler 12 metrekarelik hücrede tecrit devam ederse, Sayın Öcalan İmralı Cezaevi’ndeki bu koşullarda bulunursa bu süreci yürütenlerin samimi olmadığına inanırız. Sayın Öcalan’ı bu saatten sonra 12 metrekarelik bir hücreye hapsedemezsiniz. Sayın Öcalan ve düşünceleri bu daracık İmralı Adası’na artık sığmaz. Sayın Öcalan’ın Urfa halkıyla fiziken düşünsel olarak buluşmasının artık bir an önce inşa edilmesi gerektiğini belirtmek istiyorum” şeklinde konuştu.
Bodrum’da akşam saatlerinde tedirginlik yaratan bir olay yaşandı. Bir cafeden gelen silah sesi çevredeki insanları korkuttu. Daha sonra işletmeden 112 Acil Çağrı Merkezinin aranmasıyla gerçek ortaya çıktı. Kafe işletmecisi İrfan Dikmen’in borçlarını ödeyemediği için başına silah dayayarak ateşledi. İhbar üzerine 112 Acil Çağrı Merkezi ve polis ekiplerinin olay yerine gelmesiyle şahsın vefat ettiği ortaya çıktı.
Turizm işletmecisi iki çocuk babası 46 yaşındaki İrfan Dikmen, ardından bıraktığı mektupta maddi sıkıntı çektiğini , borçlu ve alacaklı olduğu kişilerin listesini yazdığı tespit edildi.
Dikmen’in cenazesi otopsi için Muğla Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.
Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü’nde dün akşam meydana gelen olayda araçla kampüse gelen çok sayıda suç kaydı bulunan 20 yaşındaki Ayberk Kurtuluş, üniversitenin kafesinde çalışan 15 yaşındaki Hilal Özdemir’i silahla öldürüp intihar etti.
Olayın ardından bugün saat 18.00’da Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri yürüyüş düzenledi. Cinayetin yaşandığı yerde toplanan öğrenciler, sloganlar atarak güney kapüsü önünde bekleyen diğer üniversitelerden gelen öğrencilerle birlikte basın açıklaması yaptı. Eyleme CHP İstanbul İl Kadın Kolları Başkanı Hatice Selli Dursun da destek verdi.
Polisin yoğun güvenlik önlemi aldığı kampüs çevresinde kadınlar, “Yaşasın kadın dayanışması”, “Kadın cinayetleri politiktir”, “Bir kişi daha eksilmeyeceğiz”, “Kadınlar ölürken polis neredeydi”, “Kadınlara değil, katillere barikat” sloganları atarak kadın cinayetlerini protesto etti.
Yapılan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
“Dün gece kampüsümüzde genç bir kadın bir erkek tarafından katledildi. Kayyumluğun biraz daha para kazanmak uğruna organizasyon şirketlerine kiraladığı alanda kız kardeşimiz Hilal bir erkek tarafından öldürüldü. Hilal Özdemir reşit değildi ve bir çocuk işçi olarak çalıştırılıyordu. Kayyumluk ise anlaştığı organizasyon şirketine kampüsün tüm olanaklarını vermesinin yanında işletmesi gereken denetim mekanizmalarını asla işletmedi.
Hilal okuldaki düğün organizasyonunda günü birlik çalışıyordu. Fail Ayberk Kurtuluş, düğüne geldiğini söyleyerek kampüse girdi, Hilal ile tartıştıktan sonra kampüsten çıkıp akşam saatlerinde silahla geri gelip Hilal’i öldürdü. Bu kadar rahat bir şekilde nasıl kampüse silahla girilebiliyor? Bu şahıs kampüste ikinci defa ‘düğüne geldim’ gibi belirsiz bir söylemle nasıl kampüse alındı?
Bizler bu cinayetin hayatımızın her yerinde bulunan erkek şiddetinin son raddesi olduğunu biliyoruz. Katillerin bu cinayeti kimden güç alarak işlediklerini, kadınlar onları şikayet edip, koruma kararı aldırsalar dahi tutuklanamadıklarını, namuslarını temizlemelerini söyleyen toplumu ve şiddete ses çıkarmayanları biliyoruz. Güvenli olması gereken bu kampüste, Hilal bir erkek tarafından genç bir kız çocuğu olduğu için katledildi.
Bugün yasımızı paylaşmak ve isyanımızı haykırmak için buradayız. Bugün bu kampüste Hilal’in katledilmesi, bunlar da dahil olmak üzere çok farklı açılardan kayyum yönetiminin ve devletin güvenlikçi politikalarının hiçbir işe yaramadığının bir kez daha göstergesidir. Cinayetin ardından beliren sorular bellidir. Hilal neden reşit olmadığı halde bu okulda çalışıyordu? Katil elinde silahla nasıl girdi? Kapısında güvenlik için onlarca çevik kuvvetin beklediği ve her ay onlarca ÖGB alımının yapıldığı Boğaziçi Üniversitesi’nde eli silahlı bir adam nasıl görülmedi ve durdurulmadı?
Dün Hilal’i koruyamayan polisler bugün bizim önümüzde dikilerek ne yapıyor? Daha önce de çevre işletmelerden birisi bir arkadaşımızı kampüste kovalamış, daha öncesinde ise bir başka kız arkadaşımız yurdunda bıçaklı bir saldırıya uğramıştı. Biz biliyoruz ki bu olayların üzerine kadınların güvenliği için konulduğu söylenen kameralar, x-ray cihazları, turnikeler yalnızca politik öğrencileri baskılamak için kullanılıyor. Yine de Naci İnci, okulunda bir kadın katledilmeden bir kaç ay önce kız öğrencilerini korumak için her yerde kamera olması gerektiğini söylemişti. Cinayetin işlendiği yerde de kamera vardı. Güvenlik olay yerine cinayetten önce niye gidemedi.
Okullardaki onlarca sivil polis hangi öğrencilere şiddet uygulamakla meşguldü de Hilal’in katledilmesini önleyemedi. Bu kameralar, x-ray cihazları bizleri korumuyor asline fişliyor. Konsere katılırken içki araması veya kamera kayıtlarından eylemlere katılan öğrencilerin yüzlerinin tespit edilmesi, böylece cezalandırılması yönetimin emrettiği yüksek güvenlik önlemleriyle sağlanıyordu. Bir kaç öğrenci bir bina önünde toplansa sivil polisler toplanıyor, okula giren çevikkuvvetlerin şiddetine maruz kalıyorduk. Dün ise kampüste kavga çıkarmış silahlı birisi, akşam silahla geri dönerek kadın cinayeti işledi. Kimin güvenliği önceleniyor?
Yönetim, öğrencilerin üzerinde sürdürdüğü korku ve baskı politikaları için elindeki bütün araçları kullanırken, okullardaki kadınların güvenliği için kullandığını iddia ettiği kamera ve diğer araçların ne kadınları ne de çocukları koruyamadığı apaçık ortada. Cinayetlerin önlenmesi, erkek egemen sistemle bütüncül bir mücadele ve sorumlulukla erkek şiddetinden cinayete giden sürekliliği afişe etmek ve önlemekle, üniversitenin ve emniyetin etkin soruşturmalar yürütmesiyle mümkün. 6284’ün uygulanmasını, İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden imzalanmasını talep ediyoruz.
Aktif bir CİTÖK (Cinsel Tacizi Önleme Kurulu) güvenli kampüsler istiyoruz. Bir kız kardeşimizi daha erkek şiddetiyle kaybetmek istemiyoruz. Bütün kız kardeşlerimiz erkek şiddetine, tacize, kadın cinayetlerine, çocuk ölümlerine, çocuk işçi sömürüsüne, cezasızlık politikalarına karşı bulunduğumuz her alanda mücadeleye çağırıyoruz.”
Olaya ilişkin Boğaziçi Üniversitesi Mezunları Derneği (BÜMED) de bir açıklama yaptı. Açıklamada şu ifadeler yer aldı:
“Henüz 15 yaşında bir kız çocuğu, çalıştırıldığı bir düğünde, 24 ayrı suç kaydı bulunan bir erkek tarafından silahlı saldırı sonucu üniversite kampüsünde hayatını kaybetmiştir. Bu acı kayıp, hepimizi derinden yaralamıştır.
Bu olay yalnızca bir kadın cinayeti değil; aynı zamanda çocuk işçiliğinin, güvenlik zaaflarının ve sorumsuzluğun en acı sonuçlarından biridir. Üniversiteler; bilimin, özgürlüğün ve yaşamın güvenle sürdürülmesi gereken alanlarıdır.
Ancak şu sorular yanıtsız kalamaz:
• Mezunların kampüse girişi yasaklanırken, üniversiteyle hiçbir bağı olmayan, silahlı bir kişi kampüse nasıl girebilmiştir?• Yıllardır kampüs kapısında öğrenciler ve mezunlara karşı nöbet tutan çevik kuvvetin ‘güvenliği’, yalnızca öğrenci ve mezunları hedef almaya mı yetmektedir?• Öğrencilerin çantaları didik didik aranırken ve alkol kontrolleri yapılırken, bir silah nasıl kampüse sokulabilmiştir?• Henüz 15 yaşında bir kız çocuğu, kampüste nasıl işçi olarak çalıştırılabilmiştir?
“Vahim güvenlik zafiyetinin doğrudan sorumlusu Boğaziçi Üniversitesi yönetimidir”
Bu vahim güvenlik zafiyetinin doğrudan sorumlusu Boğaziçi Üniversitesi yönetimidir. Öğrencilerin, çalışanların ve ziyaretçilerin güvenliğini sağlayamayan yöneticiler, görevlerini yerine getirmedikleri için kamuoyu önünde hesap vermeli; gerekli idari ve hukuki süreçler gecikmeden ve derhâl işletilmelidir.
Bizler, yaşamını yitiren kız çocuğunun anısı önünde saygıyla eğiliyor; ailesine sabır diliyoruz. Çocuk işçiliğini, kadın cinayetlerini ve üniversite güvenliğindeki ihmalleri en sert biçimde kınıyoruz. Boğaziçi’nin özgür ve güvenli ortamını savunmaya devam edeceğiz.”
Muğla’nın Bodrum ilçesine 5 mil uzaklıktaki Kilimli adasında bu gece düzenlenen kutlamalar ve eğlencelerde patlatılan havai fişekler ve dinamitler Bodrum’u ayağa kaldırdı.
YUNANLARADA ZAFER KUTLAMASI YAPTI
Kilimli (Kalimnos) Meydanı’nda Gerantos Muharebesinin 201. Yılı nedeniyle gündüz saatlerinde başlayan zafer kutlamaları bu gecede sürdü.
Saat 21,00 -22.000 sıralarında adanın tepelerinden fırlatılan havai fişekler ve patlatılan dinamitler Bodrum şehir merkezi ile Turgutreis, Akyarlar, Gümüşlük,, Bitez, Gümbet mahallelerinden yoğun şekilde duyuldu.
Denizden gelen yoğun patlama sesleri paniğe nedene oldu vatandaşlar durum öğrenmek için 112 acil yardım hattını kilitledi.
Bir süre sora Bodrum Gönüllüleri Derneği Başkanı Taner Akbal açıklama yaptı. Akbal “Yunan adalarında her yıl yapılan geleneksel kutlamaların yapıldığını öğrendik, heyecanlanacak bir durum yok açıklaması “ yaptı.
Giresun’un Eynesil ilçesinde 2018’de hayatını kaybeden 11 yaşındaki Rabia Naz Vatan’ın şüpheli ölümüyle ilgili önemli bir gelişme yaşandı.
Anayasa Mahkemesi (AYM), soruşturmanın “özensiz yürütüldüğü, gerektirdiği derinlik ve ciddiyette yürütülmediği” gerekçesiyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verdi.
Yüksek Mahkeme, Vatan’ın anne ve babasına 350 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmetti.
Giresun’un Eynesil ilçesinde, 2018’de evinin önünde yaralı halde bulunan 11 yaşındaki Rabia Naz Vatan, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmişti.
Rabia Naz’ın şüpheli ölümüyle ilgili 7 yıldır adalet mücadelesi yürüten baba Şaban Vatan, eski bakan ve AKP Milletvekili Nurettin Canikli’nin şikayeti üzerine açılan 2019’da davada 1 yıl 8 ay hapis cezası aldıktan sonra cezaevine girmişti.
Vatan, 38 gün kaldığı cezaevinden 21 Ağustos’ta tahliye edilmişti.