40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
53,9495£% 0.21
4.319,39%0,53
3.335,86%0,37
10.219,67%-0,06
Mahkeme, haklarında, “Terörizmin finansmanının önlenmesine dair kanuna muhalefet, terör örgütü üyesi olmak, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek, terör örgütü propagandası yapmak” suçlarından 30’ar yıl hapis cezası istenen İngiliz gazetecilerle ilgili hiçbir delil bulunmadığına dikkat çekti.
PKK terör örgütünün hendek ve barikatlarla güvenlik güçleriyle çatışmalara girdikleri 2016 yılında olayları takip etmek için Türkiye’ye gelen İngiliz vatandaşları Jacop Philip John Gingell Hanrahan ile Philip John Pendlebury, Irak uyruklu Mohammad İsmael Rasool ile Abdurrahman Direkçi’nin casusluk yaptıkları iddiasıyla 9 yıldan beri yargılandıkları dava karara bağlandı. Ağır Ceza Mahkemesinde tutuksuz yargılanan sanıkların gazetecilik faaliyeti dışında bir suça iştirak ettiklerine dair delil bulunmadığına dikkat çekildi. Polisin teknik ve fiziki takibi ile terör örgütü IŞİD’e eleman temin ettikleri ve Diyarbakır’da lüks bir otelde kaldıkları ihbarı üzerine gözaltına alınan 4 kişinin emniyet binalarına saldırı yapacak eleman arayışı içinde oldukları iddia edilmişti.
Bu soruşturmada görev alan TEM ve İstihbarat şubedeki görevli polislerin ise 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında FETÖ’den ihraç edildikleri ortaya çıktı. Otel baskınında paraları, kullandıkları fotoğraf makineleri; hafıza kartları suç delili gösterilen Philip John Gingell Hanrahan’ın, İngiltere’nin başkenti Londra’da faaliyet gösteren genel merkezi ABD’nin New York Eyaletinde bulunan Vice News adlı medya şirketinde çalıştığı bildirildi. Philip John Pendlebury’nin de New York’taki medya şirketinde çalıştığı belirlenirken ifadesinde, Kürtlerin örf ve geleneklerini, yaşam tarzlarını belgesel yapmak için Güneydoğu’ya geldiğini belirtti. Iraklı Mohammad Mohamed İsmael Rasool’un ise Türkiye’ye yasal yollardan 20 kez giriş-çıkış yaparak tercümanlık yaptığı belirlendi.
Sanık Rasool ifadesinde, “Erbil’de yaşıyorum, liseyi bitirdikten sonra Türkiye’ye yüksek lisans okumak için geldim. Mezun olunca gazeteciliğe başladım. 18 yaşından beri 5 dil konuşuyordum, hem gazetecilik hem tercümanlık yapmak için teklifler gelmeye başladı. Ben de Kuzey Irak’ta çeşitli haber kurumlarında muhabir ve tercüman olarak çalıştım. Türkiye’de AP Haber ajansı ile çalıştım. Suriye savaşı başladıktan sonra Arapça, Kürtçe, Türkçe ve İngilizce bilen kişiler arıyorlardı, bana teklifler geldi. Yaptığım haberler çoğunlukla Suriye savaşı ile alakalıydı. Suriye Türkiye sınırında çalıştım. Mülteci haberlerini yaptım. Gözaltına alınmadan 5 gün önce Bodrum’da AP haber ajansı adına mülteciler ile alakalı haber yaptım. Bodrum’dan dönerken bana mesaj geldi, tercümana ihtiyaç olduğu, Güneydoğuya gidip belgesel çekeceklerini söylediler. Ben daha önceden Philip ile tanışıyordum. Not defterimde bulunanlardan bazıları okulda aldığım notlardı, bazıları AP’de çalıştığım dönem, bazıları da New York Times magazin için çalıştığım zamanlarda aldığım notlardı” dedi.
Sanık Abdurrahman Direkçi ise, yabancı uyruklu gazetecilere şoförlük yaptığını belirtti. İki İngiliz de gazeteci olduklarını, Türkiye’ye terör örgütü PKK’nın çukur ve hendek olaylarını takip etmek için geldiklerini belirterek suçsuz olduklarını belirttiler.
Mahkeme, sanıklardan 3’ünün basın mensubu olmaları nedeniyle basın özgürlüğü ile terör örgütlerinin faaliyetlerinin bağdaşıp bağdaşmayacağı aradaki sınırın ne olduğu hususunun tartışılması gerektiğine dikkat çekti. Medya organlarında çalışan sanıkların mesleki çalışma ve faaliyetlerinin ifade hürriyetinin kapsamında bulunan basın özgürlüğü sınırlarında ise bir hakkın kullanılması söz konusu olduğundan bunun hukuka uygunluk nedeni kabul edilebileceğine vurgu yapıldı. Sanıkların faaliyetlerinin gazeteci olmaları nedeniyle hukuka uygun olduğu belirtildi. Mahkeme, “Gazeteciler haber yapar, araştırır, analiz ederler. Yaşanan olaylar ve kişiler hakkında her türlü bilgiyi verir, bir bakıma kamunun bekçisi görevini görmeleri nedeniyle, basın özgürlüğü gazetecileri değil birey ve toplumun bilgi edinme hakkını korumuş olurlar” diyerek basın hürriyetinin altını çizdi.
Mahkeme, basın ve medya özgürlüğünün temel liberal haklardan biri olduğunu ifade eden mahkeme, özgür bir basın ve özerk bir medyanın, tüm demokratik toplumun temel taşlarından olduğunu belirtti. Eleştirel bir medya bir toplumun karşılaştığı büyük sorunlar üzerine kamusal söylemin geliştirilmesi açısından çok önemli olduğunu kaydetti. Mahkeme, sanıkların faaliyetinin gazetecilik faaliyeti kapsamında kaldığını, savunmalarının aksini gösterir somut delil bulunmadığını, gazeteci olmaları ve faaliyetlerini sosyal medyalarda yayınladıkları şeklindeki savunmalarına itibar edildiğini belirtti. Anayasa Mahkemesinin düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında verdiği hak ihlalleri de dikkate alındığında bu hususun sanıkların özel kast ile örgüte hizmet etmek için yaptıkları faaliyet olarak nitelendirilemeyeceğinden sanıkların ifade özgürlüğü ve gazetecilik faaliyetleri dışında eylemde bulunduklarına dair her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı somut delil bulunmadığından oy birliğiyle beraatlarına karar verdi.
Komisyon DEM’i memnun etmedi